KIYMETLİ EVRAK SORU VE CEVAPLARI
Kıymetli evrak terimi İsviçre hukukunda kullanılan “Wertpapiere” kelimesinin karşılığıdır.
Poliçe ya da Bonoda yer alan taahhütlerin temin edilmesi amacıyla ortaya çıkan kambiyo taahhüdü aval olarak adlandırılmaktadır. Aval, Türk Ticaret Kanunu’nun poliçeye ilişkin hükümlerinde düzenlenmiştir (TTK m. 700-702). Bono hükümlerindeki açık atıf sebebiyle bonoda da uygulama alanı bulmaktadır (TTK m. 778). İki düzenleme arasındaki fark TTK m. 701/4 hükmünün ((4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır.) yerine, TTK m. 778 hükmünün ((3) Avale ilişkin 700 ilâ 702 nci maddeler de bonolar hakkında uygulanır.) uygulanacak olmasıdır.
Aval şerhi, kambiyo senedi veya alonj üzerine verilir (TTK m. 701/1). Kambiyo senedi ya da alonjun üzeri “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibare yazılarak aval veren tarafından imzalanır (TTK m. 701/2). Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç, kambiyo senedi yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır (TTK m. 701/3). Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır (TTK m. 701/4).
Avalin kambiyo senetlerinde görünen bir kefalet türü olduğu belirtiliyorsa da, aval bir kambiyo taahhüdü olması ve bundan kaynaklanan özellikleri sebebiyle, kefalet olarak nitelendirilemez. Kefalet sözleşmesi, kıymetli evrak üzerine verilmesi gereken avalin aksine (TTK m. 701/1), esas borca ilişkin sözleşmeden ayrı olarak düzenlenebilir. İki kurum arasındaki en önemli fark feri niteliktir. Aval veren, lehine aval verdiği kişi ehliyetsizlik vs. gibi sebeplerle sorumlu olmasa bile sorumlu olmaya devam eder. Kefil asıl borçluya göre fer’i nitelikte sorumlu iken, avalistin sorumluluğu müteselsildir (TTK m. 702, m. 717). Avalist ödemede bulunduğu takdirde, lehine aval verdiği kişiye ya da bu kişiye karşı sorumlu olanlara yönelik kıymetli evraktan kaynaklanan bağımsız bir hak elde eder (TTK m. 702/3). Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur (TBK m. 596). Poliçe, çek ya da bonoya birden fazla kişinin aval vermesi halinde ödeme yapan avalist, lehine aval verdiği kişiden bu tutarın tamamını isteyebilir. Dolayısıyla avalde, kefaletteki gibi beneficium divisionis kuralı (Borç ilişkisinde birden fazla kefil varsa, kefilin borcun diğer kefiller arasında bölünmesini ve payına düşeni ödemeyi talep etmesidir. Ancak, diğer kefillerin ödeme güçleri yoksa kefil borcun tamamını öderdi.) (TBK m. 591) geçerli değildir.
Aval veren, lehine aval verdiği kişinin, hamile karşı ileri sürebileceği şahsi defileri ileri süremez. Oysa kefil bakımından aksi durum söz konusudur. Kefil borçlunun alacaklıya karşı ileri sürebileceği savunmaları ileri sürebilir hatta ileri sürmek zorundadır (TBK m. 597). Aksi takdirde borçluya karşı ihmalinden dolayı sorumlu olur. Kefil ödeme yaptığı takdirde alacaklıya halef olur. Buna karşılık aval veren ödeme yapınca senetten doğan hakları kazanır. Buna bağlı olarak aval verene karşı ileri sürülebilecek savunmaların da sınırlandırılmış olduğu görülür.
Senedin Metninden Anlaşılan Defiler: Senet metninden anlaşılan defiler etkileri bakımından mutlak defiler sınıfına girerler. Senet nedeni ile kendisine başvurulan herkes tarafından, senetle başvuran herkese karşı ileri sürülebilen, senedin metninden, şeklinden, ciro zincirinden kısaca şekil şartlarındaki eksiklikten doğan def'i ve itirazlar mutlak defilerdir. Bu defilerin en önemli özelliği her hamile karşı ileri sürülebilir olmalarıdır.
Örneğin,
gibi senette yer alan bir kayda ilişkin def'i ve itirazlar bu türdendir.
Senet metninden anlaşılan defiler senedin hükümsüzlüğüne yol açmayan defilerdir. Borçlunun iyiniyetli hamile karşı da ileri sürebileceği senet metninden anlaşılan defiler, ancak yasanın senede konulmasına izin verdiği kayıtlardır. Halbuki senede konulması yasak olan ve kanunen izin verilmemiş olan kayıtlar durumuna göre, ya senede koyulmamış sayılır ya da poliçenin adi senet haline dönüşmesine sebep olur. Örneğin poliçe bedelinin ödenmesi herhangi bir kayıt ve şarta bağlanmış ise bu poliçe adi senet halini alır.
Ancak, şekli unsurları tam ama asıl borçlunun imzası sahte olan kambiyo senedindeki avalist, avalin bağımsızlığı nedeniyle borçtan sorumlu olur.
Nisbi defi: nisbi defiler, yalnızca belli bir senet alacaklısına karşı ve yalnızca belli bir borçlu tarafından ileri sürülebilen defilerdir (Sadece ve sadece kötü niyetli kişilere karşı ileri sürülen defilerdir).
Soyutluk İlkesi: Herhangi bir borç ilişkisi nedeniyle kıymetli evrak düzenlenmesi halinde, taraflar arasında bir temel ilişki, diğeri kıymetli evrak ilişkisi olmak üzere iki ayrı hukuki ilişki mevcut olmaktadır. İşte düzenlenmesine neden olan bu temel ya da alt ilişkiyle ilgisi kopuk olan kıymetli evraka soyut (mücerret, sebepten soyut) kıymetli evrak denir. Soyut kıymetli evrakta, temel ilişki herhangi bir nedenle sakatlanırsa, kıymetli evrakın geçerliliği bundan etkilenmez. Temel ilişkiye ilişkin sakatlıklar bu ilişkiye taraf olanlar arasında belli ölçüler dâhilinde ileri sürülebilirse de kıymetli evrak üçüncü kişilere devredildikten sonra, artık bunlara karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.
Ancak, soyutluk ilkesi tüm kıymetli evrakta geçerli değildir. Bu ilkenin tam olarak geçerli olduğu senet tiplerine en iyi kambiyo senetleri örnek gösterilebilir. Zira gerek poliçe gerekse de bono ve çek kayıtsız ve şartsız bir para ödemesini içerdiklerinden, düzenlenmelerine neden teşkil eden temel ilişkiden (alacak veya borç ilişkisinden) tamamen bağımsızdırlar.
Buna karşın, sebebe bağlı (illi) kıymetli evrakta[1] durum farklıdır. Bu senetlerde temel borç ilişkisindeki sakatlık kıymetli evrakı da etkiler. Örneğin emtia senetleri kısmen sebebe bağlıdır; düzenlenmesine neden olan temel ilişkiden etkilenirler. Aynı şekilde pay (hisse) senetleri de sebebe bağlıdırlar. Pay (hisse) senedinin bedeli ödenmemişse belli şartlarda senedin iptal edilmesi de mümkündür.
Kambiyo Taahhütlerinin Bağımsızlığı İlkesi: Bu ilke TTK m. 677’de öngörülmüştür. İlkeye göre bir senet üzerinde ehliyetsiz kimselerin imzaları bulunuyorsa, bazı imzalar sahteyse veya gerçekte bulunmayan kişilerin imzaları mevcutsa, senet üzerinde bulunan diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmeyecektir. Böylece sorumluluk ve senedin geçerliliği konusunda bağlantı ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Senedi oluşturan düzenleyenin imzası geçersiz bulunsa bile, senet üzerindeki diğer sorumluluklar ayakta tutulmaktadır.
Ciro: Ciro çifte yetki veren bir hukuksal işlemdir. Senedi ciro eden kimse ciro edilene senet bedelini tahsil, borçluya da ödeme yetkisi verir. Ciro senet veya senede ekli alonj üzerine yazılır ve ciranta tarafından imzalanır (TTK md 683/1). Senedin ön yüzüne ciro yapılmaz. ön yüze yalnızca imza konularak yapılacak olursa bu aval anlamına gelir. Emre yazılı senedin borçlusu hamilin gerçekten hak sahibi olduğunu araştırmak zorunda değildir. Sadece ciro zincirini takip ederek, muntazam bir ciro silsilesi ile senedi iktisap ettiği anlaşılan hamile ödemede bulunabilir.
Ciro edilenin belli olup olmamasına göre;
Amacına göre;
Kural: Açıkça belirtilmedikçe yapılan ciro temlik cirosudur.
Meşru hamil ise senedi muntazam bir ciro silsilesine dayanarak haklı olarak elinde bulunduran kimsedir.
Kanundan Doğan Muafiyet Halleri
İflas: Başvuru hakkının vadeden önce doğduğu hallerden biri olan, düzenleyenin iflası durumunda protesto düzenlenmesi gerekmez. Bu durumda verilen iflas kararı nitelik olarak bir belge olduğundan ve iflası ispata elverişli bulunduğundan durumun ayrı bir protesto ile belgelenmesine ihtiyaç bulunmamaktadır (TTK m. 713 ve 714).
Mücbir sebep: Bononun ödeme için ibrazının mücbir sebeplerle mümkün olmaması halinde, hamilin protesto çekilmesine gerek olmadan başvuru hakkını kullanabileceği öngörülmüştür (TTK m. 731). Ancak mücbir sebebin varlığı tek başına protestodan muafiyet sonucunu vermemektedir. Mücbir sebebin ortadan kalkmasıyla birlikte ibraz ve protesto zorunluluğu devam etmektedir. Mücbir sebep otuz günü aştığı takdirde, hamilin ibraz ve protesto düzenlenmesi gerekmeksizin başvuru hakkını kullanmasına imkân tanınmıştır. Kanun mücbir sebepleri saymamış ancak hamilin veya yetkilendirdiği kişinin şahsına ilişkin engellerin mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceğini öngörmüştür. Mücbir sebebin varlığı nedeniyle protesto düzenlenme bile hamilin durumu cirantasına ihbar etmesi zorunluluktur.
İradi Olarak Muafiyet Halleri:
Protestodan muafiyet kaydı: TTK m. 722’de düzenlenmiştir. Bu amaçla bono üzerine “masrafsız iade”, “protestosuz” veya bunlara benzer diğer ibarenin yazılarak imzalanması suretiyle, hamilin başvuru hakkını kullanması için protesto çekilmesinden feragat edilebilmektedir. Bono üzerine bu kaydı düzenleyen koyabilir. Gerçi düzenleyen protesto düzenlenmeden de sorumlu olur. Buna rağmen poliçe hükümlerine ilişkin TTK m. 722’de düzenleyenin sayılmış olması ve düzenleyenin, poliçe ilişkisinde düzenleyen ve kabul eden durumunda bulunması, bu sonucun doğmasına sebep olmaktadır. Düzenleyen tarafından konan kayıt, hamili protestodan mutlak olarak muaf kılacaktır. Bu şarta rağmen protesto çeken hamil, bunun masrafına kendisi katlanacaktır.
Buna karşın muafiyet kaydı bir ciranta veya aval veren tarafından yazıldığı takdirde, sadece bu başvuru borçlusu hakkında hüküm ifade edecektir. Muafiyet kaydı koyan ciranta veya aval verene başvurmak için protesto çekilmesi gerekmemektedir.
Protestodan muaf olmak, ibraz ve ihbarları yapma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır (TTK m. 722). Ancak kanun ispat yükünü yer değiştirmiş ve senedin süresinde ibraz edilmediğinin, başvuru borçluları tarafından ispat edilmesi gerektiğini öngörmüştür.
Çek ödeme aracı olduğu için faiz şartı içermez. Bonoda görüldüğünde ve görüldüğünden belli bir süre sonra vadeli bonolarda faiz şartı yazılabilir. Çekte faiz kaydı konulamaz. Çekte yazılmış olan faiz kaydı varsa bu çeki hükümsüz hale getirmez, sadece faiz şartı yazılmamış sayılır (TTK m. 786). Esasen çekin kredi fonksiyonu bulunmadığı için faiz kaydına ihtiyaç da yoktur, böyle bir kaydın anlamı da olmaz. Çünkü çekte ibraz süreleri kısadır.
Bankanın ibraz edilen çekte tahrifat veya sahtekarlık bulunup bulunmadığını, işinde kendisinden beklenebilecek dikkat ve özenle araştırma yükümünden kurtaracak bir şartı çek anlaşmasına koyması hükümsüzdür. Zira böyle bir şart ahlaka aykırıdır (TBK m. 27). Bu nedenle, bir banka basit bir araştırmayla saptayabileceği sahteliği veya tahrifatı, çek anlaşmasına sorumluluktan kurtarma klozu konulmuş olmasına dayanarak tespit etmez ve ödemede bulunursa, zararı, düzenleyene yükleyemez.
“Karşılığı tahsil edilmek üzere bankaya ibraz edilen çekin karşılığının hesapta mevcut olmasına rağmen, hamile ödemede bulunmayan ya da bankanın kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarı hamile ödemeyen banka görevlisi, şikâyet üzerine bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (Çek Kanunu m. 7/5). Şu halde muhatap banka, Çek Kanunu’na göre, hamil karşısında kanundan dolayı borçlu konumundadır ve süresinde ibraz edilen çekin bedelini ödeme zorunluluğu altındadır. Hamilin muhatap bankayı kambiyo senetlerine ilişkin özel takip yoluyla takibine ise imkan yoktur.
TTK’da sayılan isteğe bağlı kayıtlardan biri de “Hamiline kaydı (TTK m. 785/3)”dır. Çek Kanununa göre: “Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Maliye Bakanlığı, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin görüşü alınarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Resmî Gazete’de yayımlanacak tebliğle düzenlenir. Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır” (Çek Kanunu m. 2/6).
Bonodan doğan hakları devralana geçirmek amacıyla yapılan ciroya temlik cirosu adı verilmektedir. Bu amaçla yapılan cironun ardından, senet zilyetliğinin devralana geçirilmesi, diğer bir ifadeyle senedin teslimi ile birlikte, senet üzerinde hak sahipliği de devralana geçer. Temlik cirosu ile devralan artık senedi kendi adına tahsil edebilir.
Senedi temlik cirosuyla devralan kişi, bunu yine bir temlik cirosu ile devredebilecektir. Buna karşın rehin ve tahsil cirolarından sonra yapılan ciroların temlik cirosu niteliğinde olmadığı görülür (TTK m. 688 ve 689).
Cironun teminat fonksiyonunun ortaya çıkması için, cirantanın sadece ciro işlemini gerçekleştirmesi yeterlidir. Bu cironun yukarıda belirtilen tam ve beyaz cirodan biri olması mümkündür. Cirantanın teminat iradesini gösteren herhangi bir açıklamayı ciroya eklemesine gerek bulunmamaktadır.
Senetteki hakkın kendisine ödenmesini isteyen kimse, maddi hukuk açısından gerçek hak sahibi olduğunu açıklığa kavuşturmalı veya ispat etmelidir. Bunu araştıracak olan kişi de senet borçlusudur. Borçlu, senedi ibraz eden hamilin, senette yazılı kimse olup olmadığını onun kimliğini inceleyerek; senette adı yazılı olanın halefi olup olmadığını ise, senetteki temlik silsilesinden; miras söz konusu ise mirasçılık belgesinden tespit eder. Bu araştırmadan sonra borçlu ödemede bulunduğu takdirde borcundan kurtulur. Alacağı isteyen kimse hakikatte hak sahibi olmasa dahi borçtan kurtulur; ancak borçlu hileli davranmış veya ağır kusurla ödeme yapmış ya da vadeden önce bir ödemede bulunmuş olursa borçtan kurtulmuş olamayacaktır (TTK m. 646/2).
Yargıtay 11. HD. 28/02/2013 T. 2012/3638 E. 2013/3689 K. Sayılı Kararı: “TTK'nın 704. maddesinde, “Çek herhangi bir suretle hamilinin elinden çıkmış bulunursa ister hamiline yazılı bir çek bahis mevzuu olsun, ister ciro suretiyle nakledilebilen bir çek bahis mevzuu olup da hamil hakkını 702. maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır kusuru bulunduğu takdirde, o çeki geri vermekle mükelleftir.” Düzenlemesi mevcuttur. Açıklanan kanun hükmü uyarınca davacının, kendisinin yetkili hamil olduğunu kanıtlaması yanında, yeni hamilin çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğunu veya iktisapta ağır kusurlu bulunduğunu da kanıtlaması gerekir. Somut olayda çeki elinde bulunduran davalı hamil, muntazam ciro silsilesine göre çeki iktisap etmiş olup, çekin meşru hamili durumundadır. Aksi halin kabulü kıymetli evrakın “kamu itimadına mazhar olma” özelliğini ortadan kaldırır. Bu itibarla, somut olayda mahkemece, ispat yükü tersine çevrilerek davalıya dava konusu çekin edinme nedenini kanıtlama yükümlülüğü getirilmiş olması ve davalının da bu hususu kanıtlayamaması gerekçesiyle ve davalı yetkili hamilin kötüniyet veya ağır kusurunu ispata yeterli olmayan aradaki cirantanın beyanına dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir”.
Kıymetli evrakın zıyaı halinde hamil mahkemeye müracaat ederek mahkemece senedin iptaline karar verilmekte ve böylelikle hamil senedin temsil ettiği hakları ya senetsiz olarak kullanabilme imkânına kavuşmakta ya da yeni bir senet düzenlenmesini borçludan isteyebilmektedir. Kıymetli evrakın iptali önce genel olarak bütün kıymetli evrak tipleri bakımından TTK m. 651 ila 653 arasında düzenlenmiş, çeşitli kıymetli evrak türleriyle ilgili özel hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir.
İptal davası sonucunda verilen iptal kararı ile senet elindeyken zayi ettiğini iddia eden kimsenin iddiası ispatlanmış ve buna bağlı olarak senet iptal edilmiş olur. İptal kararı ile birlikte, senedi zayi ederek iptal davasını açan kişi senedin vadesinin gelmiş olup olmamasına bağlı olarak, senette yer alan hakkını senetsiz talep edebilme ya da masrafları kendisine ait olmak üzere yeni bir senet düzenlenmesi kararının verilmesini mahkemeden talep imkânını elde etmektedir. Bir başka ifadeyle, senedin iptali kararı iptal kararı almış kişiyi kendiliğinden hak sahibi yapmaz.
Bu durumda iptal kararı almış kişi elinde senet olmadığı için sadece esas borçluya başvurabilir; başvuru borçlularına yönelme imkânı yoktur. Bu durumda esas borçlunun ödememe için sahip olduğu hukuki imkânları (defileri) kullanabileceği açıktır.
Kıymetli evrakın zayi olması veya zıyaa uğraması, senedin çalınma, yitirilme, yanma, yırtılma gibi sebeplerle (durumlarla) hamili tarafından ibrazının mümkün olmaması ya da senedin hamilin elinde olmasına rağmen üzerine bir şey dökülmesi, silinmesi gibi nedenlerle üzerinde yazılı bulunan hakkın tespitinin ve sonuçta ileri sürülmesinin güçleşmesi ve imkansız hale gelmesidir.
Poliçe ve bonodan farklı olarak çekin hamiline yazılı şekilde düzenlenmesi mümkündür. Hamiline yazılı çek anlaşma ve senedin teslimi yoluyla devredilir. Devir için temlik beyanı ya da ciroya gerek yoktur. Hamiline yazılı çekin devrinde sadece senedin teslimi yeterli olduğu halde, ayrıca bir de ciro edilmişse böyle bir ciro senedin niteliğine etki etmez; yani onu emre yazılı senet haline getirmez (TTK m. 791). Senet hamiline yazılı senet olarak kalmakta devam eder; dolayısıyla ciranta imzalarının incelenmesine de gerek yoktur.
Öte yandan, m. 791’de, hamiline yazılı çek üzerine konulan ciro kaydının hakkın devri ve hak sahibinin teşhisi yönlerinden herhangi bir rolü olmamakla beraber, cironun altını imzalayanın sorumluluğuna sebebiyet vereceği belirtilmiştir (TTK m. 685, m. 791, m. 808). Bu halde böyle bir cironun temlik ve teşhis fonksiyonları mevcut değildir; yalnızca garanti fonksiyonu vardır.
İbraz süreleri zamanaşımı, protesto ve çekten cayma bakımından da önemlidir. Çekte zamanaşımı ibraz süresinin dolmasından itibaren işlemeye başlamaktadır (TTK m. 814). Protesto ya da çekin ödenmediğine ilişkin diğer tespitler ibraz süresi içinde, eğer son gün ibraz edilmiş ise takip eden iş gününde yapılmalıdır (TTK m. 810). Düzenleyen ancak ibraz müddeti geçtikten sonra çekten cayabilir (TTK m. 799/1). İbraz müddeti geçtikten sonra, karşılığı bulunsa dahi muhatap çeki ödemek zorunda değildir.
Kambiyo senetleri para yerine geçer, sıkı şekil şartlarına bağlıdır, yoğun şekilde kullanılır ve tedavül eder. Bu nedenle, kamunun güvenine mazhardır.
Bir çek düzenlendiği yerde ödenecekse 10 günlük ibraz süresi vardır (TTK m. 796/1 c. 1). Örneğin, düzenleme yeri Adana olan ve ödeme yeri Adana olarak gösterilen bir çekin ibraz süresi bu şekildedir. TTK m. 796/1 c.1’de geçen “düzenlendiği yer” ibaresinde “yer”den anlaşılması gereken ilçedir. Bir başka deyişle, ibraz sürelerinin belirlenmesi bakımından ilçeler dikkate alınacaktır. Öte yandan, büyükşehir belediyesi bulunan yerlerde bu belediyenin sınırları içinde kalan ilçeler de il merkezi (merkez ilçe) ile birlikte “aynı yer” kavramı içinde kalan yerler sayılacaktır. (Örneğin, düzenleme yeri Seyhan, ödeme yeri Yüreğir ilçeleri ise, bu ilçeler Adana Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde kaldığından, çek, aynı yerde ödenecek çek sayılacak ve 10 günlük ibraz süresine tabi tutulacaktır).
Çek düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse ibraz müddeti bir aydır (TTK m. 796/1 c. 2) (Örneğin, Ankara’da düzenlenen bir çek, Balıkesir’de ödenecek ise ibraz süresi bir ay olacaktır).
Bir aylık ibraz süresi, düzenleme ve ödeme yerlerinin farklı memleketlerde, fakat aynı kıtada bulunması halinde de uygulanır. Örneğin Paris’te düzenlenen bir çek, İstanbul’da ödenecekse ibraz süresi bir aydır (TTK m. 796/2; m. 822/1, b bendi). Ödeneceği yerden başka bir memlekette düzenlenen bir çek düzenleme yeri ile ödeme yeri ayrı kıtalarda ise, üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir (TTK m. 796/2). Örneğin New York’ta düzenlenen bir çek, Adana’da ödenecek ise, üç aylık süreye tabidir. Diğer yandan, bir Avrupa memleketinde düzenlenip de, Akdeniz’de sahili bulunan bir memlekette ödenecek olan (veya tersine) çekler, aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılır (TTK m. 796/3); yani bunlar da bir aylık süreye tabidir.
İbraz süreleri iş günü olarak değil, normal gün olarak hesap edilir ve çekte gösterilen düzenleme tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar. (Eski kanun döneminde bu husus tartışmalıydı. Tartışmanın sebebi sürenin başlangıcının TTK(1957) m. 708’de açıkça belirtilmemiş olmasıydı. Bu aksaklık yeni düzenlemede ortadan kaldırılmış ve yeni eklenen TK m. 796/3 ile, sürelerin başlangıcının “Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler, çekte yazılı olan düzenlenme tarihinin ertesi günü” olduğu açıkça belirtilmiştir).
Çek yalnızca iş günlerinde ibraz edilebilir. İbraz müddetinin son günü tatile rastlarsa ibraz müddeti takip eden ilk iş gününe kadar uzar. Aradaki tatil günleri sürenin hesabında dikkate alınır (TTK m. 816, m. 817).
İbraz süreleri hak düşürücü sürelerdir. Mahkemelerce kendiliğinden göz önüne alınır. Taraflar anlaşarak ibraz müddetlerini değiştiremezler. Ancak düzenleme tarihini geçmiş ya da ileri bir tarih olarak belirlemek suretiyle ibraz sürelerini uzatabilir ya da kısaltabilirler. Süresinde ödeme için ibraz edilmeyen çekin hamili, düzenleyen ve cirantalara karşı başvuru haklarını yitirir. İbraz süresi geçen çekleri banka ödemek zorunda değildir. Düzenleyen de ibraz müddeti geçtikten sonra çekten cayabilir. Ayrıca, ibraz müddeti içinde ibraz edilmeyen çekin düzenleyeni hakkında karşılıksız çek düzenlenmesi suçuna ilişkin yaptırımlar uygulanmaz.
“Tacir tüzel kişi veya onun faaliyetleri ile ilişkilendirilmek kaydıyla, tüzel kişinin gerçek kişi ortakları, ortakların ilgili bulunduğu veya tüzel kişinin veya ortaklarının etkisi altında bulundurduğu gerçek kişiler ile tüzel kişinin yönetim organında görev alan veya temsilcisi sıfatını taşıyan gerçek kişiler adına açılmış olan çek hesapları, tacir tüzel kişiye ait kabul edilir. Söz konusu ilişkinin varlığına yönelik emarelerin bulunması hâlinde, hesabın bulunduğu banka şubesi durumu Gelir İdaresi Başkanlığına bildirir” (Çek Kanunu m. 4/2).
Çek Kanunu m. 5/3’te “Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi halinde, bu çekten dolayı hukukî sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu çek hesabı sahibine aittir” hükmü mevcuttur.
Küçük veya kısıtlı çek düzenliyorsa çeki imzalar. Bu durumda, küçük veya kısıtlının çekle borçlanmaya dair muvafakati için kanuni temsilci de (veli veya vasi) çeki imzalar (TTK m. 670; MK m. 16). Kanuni temsilcinin imzası düzenleyen sıfatıyla değil onaya dairdir. Bu nedenle çekten doğan sorumluluk temsil edilen küçük veya kısıtlıya aittir.
Sebepsiz zenginleşme
MADDE 732- (1) Zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş bile olsa, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar.
(2) Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem, muhataba, yerleşim yerli bir poliçeyi ödeyecek olan kimseye ve düzenleyen, poliçeyi başka bir kişi veya ticari işletme hesabına düzenlemiş olduğu takdirde o kişiye veya ticari işletmeye karşı da ileri sürülebilir.
(3) Poliçeden doğan borcu düşmüş olan cirantaya karşı böyle bir istem ileri sürülemez.
(4) Zamanaşımı süresi, poliçenin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıldır; ispat yükü, sebepsiz zenginleşmediğini iddia edene aittir.
Sebepsiz zenginleşme hükmü Bono ve Çek’de de uygulanır.
Poliçe karşılığının devri
MADDE 733- (1) Düzenleyen hakkında iflasın açılmasıyla beraber, poliçe karşılığının veya düzenleyenin muhatap hesabına alacak olarak geçirdiği diğer paraların geri verilmesi hususunda düzenleyenin muhataba karşı poliçe ilişkisinden başka bir hukuki ilişkiden kaynaklanan istem hakkı poliçe hamiline geçmiş olur.
(2) Düzenleyen, karşılık ilişkisinden dolayı haiz olduğu haklarını devrettiğini poliçede beyan ettiği takdirde, bu haklar, poliçe hamili kim ise ona ait olur.
(3) Muhatap, iflasın açıldığı ilan edildikten veya kendisine devir durumu ihbar edildikten sonra yalnız poliçenin iadesi karşılığında usulü dairesinde hakkını ispat eden hamile karşı ödemede bulunabilir.
Poliçe karşılığının devrine dair 733 üncü madde çekler hakkında da uygulanır (TTK m. 818/1n). Karşılığın devri Bono da uygulanmaz.
Yaptıkları işlere göre bankalar 4 gruba ayrılabilir:
1. Emisyon Bankaları (TCMB, Osmanlı Bankası)
2. Ticaret Bankaları (Mevduat Bankaları) (Türkiye İş Bankası, Akbank, TCZB)
3. Kalkınma ve Yatırım Bankaları (Türkiye İhracat Kredi Bankası, İller Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası)
4. Katılım Bankaları (Albaraka Türk, Kuveyt Türk)
Çek bir ödeme aracıdır. Çekin muhatap tarafından kabul edilmesi söz konusu olmaz. Çekin ödenebilmesi için muhatap bankadaki hesapta karşılığının bulunması gerekir. Çekte kabul yoktur. Çek üzerine bir kabul açıklaması yazılmamış sayılır. Çekte muhatap daima bir bankadır. Hangi müesseselerin banka kabul edilebileceği Bankacılık Kanunu’na tabi bir konudur.
Kıymetli evrak tiplerinin kanunda sınırlı sayıda öngörüldüğü ve kanundaki esaslara uyularak kanunda yer almayan yeni kıymetli evrak tiplerinin oluşturulup oluşturulamayacağı hususu tam açıklığa kavuşmuş bir konu değildir. Bu konudaki görüşler farklı olmakla birlikte öğreti ve yargı kararlarındaki ağırlıklı ve yeni eğilim kıymetli evrakta tip sınırlılığı ilkesinin geçerli olmadığı yönündedir. Buna göre, kanundaki kıymetli evrak tipleri sınırlayıcı ve tüketici olarak sayılmamıştır. Kanunda kıymetli evraklar için öngörülen esaslara uyularak kanunda açıkça anılmayan yeni kıymetli evrak tiplerinin oluşturulması mümkündür.
MADDE 796- (1) Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.
(2) Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bakımdan, bir Avrupa ülkesinde düzenlenip de Akdenize sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan ve aynı şekilde Akdenize sahili olan bir ülkede düzenlenip bir Avrupa ülkesinde ödenmesi gereken çekler aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler, çekte yazılı olan düzenlenme tarihinin ertesi günü başlar.
I - Hamilin başvurma hakları
MADDE 808- (1) Zamanında ibraz edilmiş olan çekin ödenmemiş olduğu ve ödememe hâli;
a) Resmî bir belge, “protesto” ile,
b) Muhatap tarafından, ibraz günü de gösterilmek suretiyle, çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla,
c) Bir takas odasının, çek zamanında teslim edildiği hâlde ödenmediğini tespit eden tarihli bir beyanıyla, sabit bulunduğu takdirde hamil; cirantalar, düzenleyen ve diğer çek borçlularına karşı başvurma haklarını kullanabilir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2006/12663 E., 2006/15260 K. İÇTİHAT ÖZETİ : Geriye ciro yoluyla çeki devralan ciranta, çeki devretmeden önceki durumuna döner. Çeki ciro etmeden önce kimlere başvurma hakkı varsa ancak o şahıslara karşı takip yapma imkanına kavuşur.
[1] Düzenlenmesine sebep olan temel ilişki (borç ilişkisi) ile ilgisi devam eden kıymetli evraka sebebe bağlı (illi) kıymetli evrak denir.