DENİZ TİCARETİ SORULAR
Alt taşımanın olması durumunda, taşıma sözleşmesini akdeden yani akdî taşıyan (contracting carrier) ve taşımayı bizzat fiilî olarak gerçekleştiren fiilî taşıyan (actual carrier) söz konusu olur. Rotterdam Kuralları çerçevesinde akdî taşıyan aslında RK 1/5 inci maddede, “bir taşıtan ile taşıma sözleşmesi yapan kişi” olarak tanımlanan yani, taşıma sözleşmesinin tarafı olan taşıyandan başkası değildir. Fiilî taşıyan bakımından ise, Lahey-Visby’den yer almayan bu kavramı düzenleyen Hamburg Kuralları’ndan farklı olarak, Rotterdam Kuralları’nda fiili taşıyan kavramına yer verilmemiştir. Bunun yerine, kapıdan kapıya taşımaları karşılayacak şekilde, fiilî taşıyan kavramının kapsamı genişletilerek, yeniden tanımlanmıştır.
Bununla ilgili olarak, ilk kez Rotterdam Kurallarında tanımlanan, “Taşımayla İlgili İfa Eden Taraf (TİT) (Performing Party, PP)” ve “Denizcilikle İlgili İfa Eden Taraf (DİT) (Maritime Performing Party, MPP)” kavramlarına yer verilmiştir. Konvansiyona göre; “taşıma sözleşmesi gereğince, eşyanın teslim alınması, yüklenmesi, elleçlenmesi, istiflenmesi, taşınması, muhafazası, eşyaya özen gösterilmesi, eşyanın boşaltılması ve teslim edilmesine dair taşıyanın üstlenmiş olduğu borçları, taşıyanın istemi veya taşıyanın gözetimi veya denetimi altında gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak İfa Eden veya ifa etmeyi üstlenen, taşıyan haricindeki bir kişi” TİT sayılırken, “geminin yükleme limanına eşyanın varması ile geminin boşaltma limanından eşyanın çıkışı arasındaki zaman aralığında, taşıyanın borçlarından herhangi birini ifa eden veya ifa etmeyi üstlenen Taşımayla İlgili İfa Eden Taraf” DİT olarak kabul edilmektedir. Rotterdam Kuralları’nda, TİT yerine alt taşımalarda, DİT’e sorumluluk yüklenmiş ve sorumlulukları net olarak belirlenmiştir.
Özen borcunun niteliği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Doktrinde, özen yükümlülüğünü, genel yan yüküm, tali bir yükümlülük, sadakat yükümünün somutlaşması, edim yükümünün bir parçası, edim yükümü ve yan yüküm olarak kabul etmemektedir. Bu görüşe göre, “özen borcu asli yükümlülük veya asli edimin ifasına hizmet eden, asli edimden bağımsız niteliği bulunmayan bir borç niteliğindedir. Eğer yüklenici asli edimini ayıpsız olarak yerine getirirse yüklenici sırf özen borcuna aykırılık nedeniyle ayrı bir tazminatla sorumlu olmayacaktır. Fakat özen borcuna aykırılık asli edimin ifasından ayrı ve bağımsız bir sonuç olarak ortaya çıkmışsa, özen borcuna aykırılığa dayanarak tazminat talep etmek mümkündür. Çünkü bu son halde tazminat talebi asli edimden bağımsızdır.
Bir diğer görüşe göre, “eser sözleşmesinde yüklenicinin özen borcu asli edim yükümlülüğü niteliğinde olmayıp yan yükümlülük niteliğindedir. Asli edim yükümlülüğü ihlal edilmeden yan yükümlülük niteliğinde olan özen borcunun ihlal edilmesi mümkündür. Yüklenicinin yan yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda aynen ifayı talep etme hakkı bulunmamaktadır. Bunun yerine, uğranılan zararın tazminini talep etmek mümkündür.
Üçüncü bir görüş ise bir taraftan yükleniciye sözleşmedeki işi yapma yanında, ayrıca bu işi yaparken beklenecek özeni gösterme borcu da yüklendiğini belirtmektedir. Bunun sonucunda yüklenici sadece işi fiziksel olarak yapmakla sorumluluktan kurtulamayacak, bu işi kendisinden beklenecek özenle yapması gerekecek ve şayet böyle davranmamışsa doğacak sonuçlardan sorumlu olacaktır. Yüklenicinin özen borcu, onun asli edimini oluşturmaz. Fakat yüklenicinin sorumluluğunu doğuran bir durumdur ve ihlalin ağırlığına göre iş sahibine sözleşmeyi sonlandırma hakkı verebilecek önemli bir sorumluluk halidir. Bunun sonucunda yüklenici, üstlendiği edimi belirlenen sürede ve ayıpsız olarak bitirmiş olsa da bir şekilde iş sahibinin çıkarına aykırı bir davranışı ile zarar vermişse bundan sorumlu olacaktır.
Taşıyan, navlun sözleşmesinin ifasında, özellikle eşyanın yükletilmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür (TTK m. 1178/1).
Taşıyan:
I. Başlangıçtaki elverişsizlikten (TTK m. 1141),
II. Eşyanın zıya veya hasara uğraması ya da geç teslim edilmesinden ileri gelen zararlardan (yüke özen ve gecikmeksizin teslim borcunu ihlal) (TTK m. 1178)
sorumludur.
III. Özel olarak düzenlenen haller gereğince taşıyan:
sorumludur.
TTK m. 1179/2 gereğince:
Taşıyanın adamlarıdır.
Başlangıçtaki elverişsizliğin “Taşıyanın sorumluluğu ve hakları” başlıklı ayrımda değil, “genel hükümler” başlıklı ayrımda düzenlenmiştir. Çünkü genel hüküm olarak önemlidir ve yer değişikliği bütün maddeleri etkileyebilecektir. Bu sorumluluğun niteliği ağırlaştırılmış kusur sorumluluğudur.
Başlangıçtaki elverişsizlik (m. 1141)
“Her türlü navlun sözleşmesinde taşıyan, geminin denize, yola ve yüke elverişli (TTK m. 932) bir hâlde bulunmasını sağlamakla yükümlüdür.
Taşıyan, yükle ilgili olanlara karşı geminin denize, yola veya yüke elverişli olmamasından doğan zararlardan sorumludur; meğerki, tedbirli bir taşıyanın harcamakla (göstermekle) yükümlü olduğu dikkat ve özen gösterilmekle beraber, eksikliği yolculuğun başlangıcına kadar keşfe imkân bulunmamış olsun”.
Gemiyi denize, yola ve yüke elverişli halde bulundurma yükümlülüğü - hangi sebeple ortaya çıkmış olursa olsun, tedbirli bir taşıyanın göstermekle yükümlü olduğu özen gösterilse idi tespit edilebilecek bir eksikliğin tespit edilememiş veya tespit edilmiş olmakla beraber bu eksikliğin giderilmemiş olması gerekir. Yüklemenin başlangıcından, yolculuğun başlangıcına kadar / taşınmak üzere teslim alınan her eşya için farklıdır. Başlangıçtaki elverişsizlikten (elverişsizlik sebebiyle yükün zıya veya hasara uğraması ya da geç teslim edilmesinden değil) ileri gelen zararlardır. Zarar görenin,
(i) geminin elverişsiz sayılması gerektiren bir eksikliğin mevcudiyetini;
(ii) zarara uğradığını;
(iii) zarar ile elverişsizlik arasında illiyet bağı bulunduğunu ispatlaması halinde,
taşıyan, gemiyi sefere elverişli halde bulundurmak için tedbirli bir taşıyanının göstermekle yükümlü olduğu özeni göstermesine rağmen, gemiyi elverişsiz hale getiren eksikliğin keşfedilemediğini ya da elverişsizliğin yolculuk başladıktan sonra meydana geldiğini ispat ettiği takdirde sorumluluktan kurtulur.
Geminin denize, yola ve yüke elverişli olduğuna dair belgeler karine teşkil eder; zarar gören bu karinenin aksini ispat etmek zorundadır.
Geminin malikine, kiracısına, yöneticisine veya işletenine karşı doğmuş olan bazı alacaklar sahiplerine “gemi alacaklısı hakkı” verir (TTK m. 1320). Manager -Tanım yok- Gemi yönetim sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki, gemi maliki, onunla yönetene ücret karşılığında geminin kendi adına yönetilmesi yetki ve yükümlülüğünü devreder -Bazı Türkçe metinlerde yönetici yerine işletici tabiri kullanılmaktadır ki, bu tabir hatalı olmanın yanı sıra en azından gemi işletme müteahhidi kavramı ile karşılaştırılmaya müsaittir. TBK anlamında temsilci, TTK anlamında acente.
Operator -Tanım yok -“Geminin mülkiyeti kendisine ait olsun ya da olmasın, bir geminin zilyetliğine sahip ve gemiyi ticarî olarak çalıştıran gerçek veya tüzel kişi” [Gemi Acenteleri Yönetmeliği’nde [RG T: 31/10/2005, Sayı: 25982) ] -“…geminin maliki ve kiracısı zaten ayrı kategoriler olarak ele alındığından, “işleten” teriminin kapsamı daralmaktadır…işletenin, malikin verdiği bir hakka dayanarak gemiyi çalıştırıp yarar sağlayan kişi olduğu kabul edilecektir”.
Gemi alacaklıları, 1320 inci maddede sıralanan para alacaklarını istemeye hakkı olan kişilerdir. Onlara tanınan hak, gemi üzerinde kanuni bir rehindir (MADDE 1321- (1) Gemi alacağı, sahibine, gemi ve eklentisi üzerinde kanuni rehin hakkı verir.); bu rehin hakkı her üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir (1321/5, Gemi alacağının verdiği kanuni rehin hakkı, gemiye zilyet olan herkese karşı ileri sürülebilir.) ve sıralamada bütün diğer rehinlerden ve adi alacaklardan önce gelir (TTK m. 1257). Dolayısıyla "gemi alacaklılarına tanınan "hak", üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilen ve sıralamada öncelikli bir rehin hakkıdır. Bu sebeple "gemi alacaklısının hakkı", yani ona tanınan hak, kanundan doğan (kanuni) bir rehin hakkıdır.
Hukuki bir işlem ile bir geminin mülkiyetini, intifa hakkını, gemi ipoteğini veya ipotek üzerindeki bir hakkı iktisap eden kişi lehine gemi sicilinin içeriği, bu haklarla ilgili olduğu ölçüde doğru sayılır; meğerki, iktisap eden kişi kaydın doğru olmadığını bilmiş veya bilmesi gerekmiş olsun. Hak sahibinin kayıtlı bir hak üzerindeki tasarruf yetkisi belli bir kişi lehine sınırlanmış ise, bu sınırlama iktisap eden hakkında ancak gemi sicilinde yazılı olması veya onun sicil kaydının doğru olmadığını bilmesi veya bilmesinin gerekmesi şartıyla hüküm ifade eder.
Hakkın iktisabı için tescil şart olan hâllerde, kaydın doğru olmadığının bilinmesi bakımından tescili istem tarihi asıldır.
Gemi sicilinde lehine bir hak tescil edilmiş olan bir kişiye bu hakkı sebebiyle bir edimde bulunulması veya bu kişinin üçüncü bir kişi ile, sicile kayıtlı bir hak üzerinde birinci fıkrada yazılı olanlar dışında bir tasarruf işlemi yapılması hâllerinde de yukardaki hükümler uygulanır.
Halbuki tapu sicilinde kişinin olayı bilip bilmemesi, iyi niyetli olup olmaması sicilin etkisini ortadan kaldırmaz. Ticaret sicili bakımından, Ticaret sicili kayıtları nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üçüncü kişiler hakkında, tescilin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği; ilanın tamamı aynı nüshada yayımlanmamış ise, son kısmının yayımlandığı günü izleyen iş gününden itibaren hukuki sonuçlarını doğurur. Bu günler, tescilin ilanı tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olan sürelere de başlangıç olur.
Bir hususun tescil ile beraber derhâl üçüncü kişiler hakkında sonuç doğuracağına veya sürelerin derhâl işleyeceğine ilişkin özel hükümler saklıdır.
Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez.
Tescili zorunlu olduğu hâlde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı zorunlu iken ilan olunmamış bir husus, ancak bunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği ispat edildiği takdirde, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir (TTK m. 36).
Tescil kaydı ile ilan edilen durum arasında aykırılık bulunması hâlinde, tescil edilmiş olan gerçek durumu bildikleri ispat edilmediği sürece, üçüncü kişilerin ilan edilen duruma güvenleri korunur (TTK m. 37).
Türk hukukunda resmi şekilde kayıtların tutulduğu çok sayıda sicil veya kütük mevcuttur. Örneğin tapu sicili, gemi sicili, marka sicili, tasarım sicili, trafik sicili, maden sicili, sigorta acenteleri sicili, dernekler sicili, finansal kiralama sicili, sermaye piyasası araçları sicili, sanayi sicili, esnaf ve sanatkârlar sicili, evlenme kütüğü, mülkiyeti muhafaza sicili gibi. Ticaret sicili de bunlarda olduğu gibi bilinmesinde üçüncü şahıslar yönünden fayda ve hatta gereklilik bulunan, ticari işletmeler ve tacirlerle ilgili bazı işlemlerin kaydedildiği resmi bir sicildir.
Taşınmazlar üzerinde ayni hak kurulması, değiştirilmesi ve sona erdirilmesi için tapu siciline tescil gereklidir. Yapılan kayıt ile sicil aleni hale gelmekte ve alakası olan herkes sicili inceleyebilecektir.
Ticaret sicili resmi sicil (MK m. 7) niteliğinde olduğu için, bu tür sicillerin temel özelliği olan “sicillerin içindekilerin doğru olmadığı kanıtlanamadığı müddetçe doğru kabul edilir” kuralına tabidir. Ticaret sicili alenidir, herkese açıktır. TTK m. 35, f. 2’ye göre, herkes ticaret sicilinin içeriğini ve orada saklanan bütün senet ve belgeleri inceleyebileceği gibi bunların tasdikli suretlerini de isteyebilir. Bir hususun sicilde kayıtlı olup olmadığına dair tasdikname de istenebilir. TTK m. 35, f. 2’de ifade edilen sicilin aleniliği prensibine göre burada ilgilinin üç hakkından söz edilecektir:
Gemi sicilinin açıklığı TTK m. 973’de düzenlenmiştir. Gemi sicili herkese açıktır. Herkes, sicil kayıtlarını inceleyebilir ve giderini ödemek şartıyla onaylı veya onaysız örneklerini alabilir. Haklı bir menfaatinin olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyan bir kişi, sicil dosyalarını, bir kaydın tamamlanabilmesi için gemi sicilinde kendilerine gönderme yapılan belgeleri ve henüz sonuçlanmamış tescil istemlerini de incelemeye ve onların örneklerini almaya yetkilidir.
Birden çok kişinin paylı mülkiyet şeklinde malik oldukları bir gemiyi, menfaat sağlamak amacıyla aralarında yapmış oldukları sözleşme gereğince, hepsi adına ve hesabına suda kullanmaları hâlinde donatma iştiraki vardır.
Tek başına bir geminin maliki veya işletme hakkına sahip olan ticaret şirketleri veya diğer tüzel kişiler hakkında donatma iştirakine ilişkin hükümler uygulanmaz.
Her Türk gemisi Türk Bayrağı çeker. Türk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin mülkiyetindeki gemiler, paylarının yarısından fazlası Türk vatandaşlarına ait ve iştiraki yönetmeye yetkili paydaş donatanların çoğunluğunun Türk vatandaşı olması şartıyla Türk gemisi sayılırlar.
Bir gemiye paylı mülkiyet şeklinde malik olan birden çok kişi paydaş olarak adlandırılır. Donatma iştirakinde paydaş donatanların her biri, iştirak payını dilediği anda diğer paydaşların onayı olmaksızın tamamen veya kısmen başkasına devredebilir. Sicile kayıtlı gemi üzerindeki iştirak payının devri, gemi payının devri ve sicile tescili ile olur.
Tacire ilişkin hükümler donatma iştirakine de aynen uygulanır (TTK m. 17).
Her Türk gemisi Türk Bayrağı çeker.
Türk vatandaşı olması şartıyla Türk gemisi sayılırlar.
şartıyla Türk gemisi sayılırlar.
Sicile kaydı gerekirken kaydedilmemiş olan bir gemiyi en az on yıl süreyle davasız ve aralıksız olarak asli zilyet sıfatıyla elinde bulunduran bir kişi, geminin, sicile kendi malı olarak tescil edilmesini isteyebilir. En az on yıl önce ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bir kişinin adına kayıtlı bulunan ve hakkında on yıldan beri malikin onayına tabî bir husus kaydedilmemiş olan bir gemiyi birinci fıkrada yazılı şartlarla elinde bulunduran kişi de o geminin maliki olarak tescil edilmesini isteyebilir. Zilyetlik süresinin hesabı, kesilmesi ve durması Türk Borçlar Kanununun alacak zamanaşımına ilişkin hükümlerine tabidir.
Tescil ancak mahkeme kararıyla olur. Tescil davası, geminin kayıtlı olduğu veya kaydedilmesi gereken sicil müdürlüğüne karşı açılır. Mahkeme, ilgilileri, en fazla üç aylık bir süre belirleyerek itirazlarını bildirmeye tirajı ellibinin üstünde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan bir gazetede yapılacak ilanla çağırır. İtiraz edilmez veya itiraz reddolunursa tescile karar verilir. Tescile karar verilmeden önce, üçüncü bir kişi malik sıfatıyla tescil edilir veya üçüncü kişinin mülkiyeti dolayısıyla sicile, gemi sicilinin doğru olmadığı yolunda bir itiraz şerhi verilmiş olursa, tescil kararı üçüncü kişi hakkında hüküm ifade etmez. Mahkemece verilen tescil kararına dayanarak kendisini sicile kaydettirdiği anda asli zilyet, geminin mülkiyetini iktisap eder.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (RG 23/07/2011, Sayı: 28003)
Esas Sayısı : 2009/58,
Karar Sayısı : 2011/52
Karar Günü : 17.3.2011
A- Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlı tutulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu(TMK.)’nun 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…yirmi yıl önce ölmüş…” ibaresinin Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek iptalini istemektedir. Ancak davada uygulanacak olan “…yirmi yıl önce…” ibaresi, itiraz konusu kuralın da yer aldığı TMK.’nun 713. maddesinin ikinci fıkrasında bulunan ve iptal istemi dışında kalan “…hakkında gaiplik kararı verilmiş…” bölümü yönünden de uygulanması söz konusu olan ortak bir kuraldır.
Bu nedenle, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...yirmi yıl önce ölmüş...” ibaresine ilişkin esas incelemenin, ibarede yer alan “...ölmüş...” sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukukun evrensel ilkelerine saygı duymak hukuk devleti olmanın gereğidir. Kazanılmış haklara saygı ilkesi de hukukun genel ilkeleri ve hukuk devleti kavramı içerisinde yer alır. Bu ilkenin temel amacı bireylerin hukuk güvenliğini sağlamaktır.
Kişilerin, devlete güven duymaları, maddî ve manevî varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.
Anayasa’nın 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilerek, mülkiyet ve miras hakları Anayasal bir kurum olarak güvence altına alınmıştır.
Temel bir insan hakkı olan mülkiyet hakkı bireyin eşya üzerindeki hâkimiyetini güvence altına almaktadır. Eşya üzerindeki hâkimiyet bir yönüyle bireye devletin müdahale edemeyeceği özel bir alan yaratırken, diğer taraftan emeğinin karşılığını güvence altına almakla bireye kendi hayatını yönlendirme ve geleceğini tasarlama olanağı sunmaktadır. Bu nedenle birey özgürlüğü ile mülkiyet hakkı arasında yakın bir ilişki vardır. Temel bir hak olan miras hakkı ise iki yönlüdür. Miras bırakan yönünden mirasının kendinden sonrakilere geçmesini ve ölüme bağlı tasarrufta bulunabilmeyi, mirasçılar yönünden ise murisin miras yoluyla bıraktığı malvarlığına sahip olma yetkisini kapsar.
Kural olarak tapuya kayıtlı bir taşınmazın tamamı, bir payı veya bölünebilir bir parçasının olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilebilmesi mümkün değildir. 4721 sayılı Yasa’nın “Taşınmazlarda karine” başlıklı 992. maddesinde; “Tapuya kayıtlı taşınmazlarda, hak karinesinden ve zilyetlikten doğan dava açma hakkından yalnız adına tescil bulunan kimse yararlanır...” denilerek, tapuya kayıtlı olan taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılması önlenmektedir. 575. maddede ise mirasın, mirasbırakanın ölümü ile açılacağı, 599. madde hükmüne göre de mirasçıların, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanacakları belirtilmektedir. 705. maddenin ikinci fıkrası uyarınca da mirasçılar, mirasbırakanın bıraktığı taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkına tescilden önce sahip olmaktadırlar.
İtiraz konusu sözcük uyarınca; tapu sicilinden malikinin kim olduğu anlaşılmakla birlikte yirmi yıl önce ölmüş bir kimse adına kayıtlı taşınmazın tamamını veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasını davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişinin, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebileceği öngörülmekte, mülkiyet bu koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olmaktadır. Zilyet tarafından mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilebilmesini isteyebilmek için maddede belirtilen koşullar yanında mirasçıların, olağanüstü zamanaşımının tamamlanmasından önce açıklayıcı tescil yaptırmamış olmaları da gerekmektedir.
Tapuya kayıtlı bir taşınmazın malikinin ölmesi halinde, bu taşınmazın sahibi mirasçılarıdır. Mirasçılar bu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını mirasbırakanın ölümü ile birlikte kanun gereğince tescile gerek kalmadan kazanmaktadırlar. Hukukun genel ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının “zamanötesi” niteliği, başka bir anlatımla mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramamasıdır.
Bu nedenle, Medenî Kanun tarafından bir taşınmaz malikinin mirasçılarına tanınmış olan hakların, hak sahiplerince yirmi yıl boyunca kullanılmaması, o kimselerin taşınmazla aralarındaki ilişkiyi fiilen kestiğini göstermiş olsa bile, o taşınmazla aralarındaki hukuksal ilişkinin sona erdiği anlamına gelmez. Mirasçıların devam eden mülkiyet hakkı, taşınmazı fiilen kullanma hakkını içerdiği gibi kullanmama hakkını da içerir. Mülkiyet hakkının mutlaklığı ve tapu sicilinin aleniyeti karşısında, itiraz konusu sözcük uyarınca, zilyedin mirasçılara ait olan mülkiyet hakkını tanımayarak, tek yanlı olarak ortadan kaldırmasına olanak tanınması, mülkiyet hakkını ortadan kaldırdığı gibi, kazanılmış hak ve hukuki güvenlik ilkelerini de ihlal etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu “...ölmüş...” sözcüğü Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
İtiraz konusu sözcük Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrasında, Yasa’nın belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
4721 sayılı Kanun’un 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...ölmüş...” sözcüğünün iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan iptal edilen sözcükten sonra yer alan “...ya da...” sözcüğünün de, 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.
Gemi siciline kayıtlı olan bir geminin devri için, malik ile iktisap edenin, mülkiyetin iktisap edene devri hususunda anlaşmaları ve geminin zilyetliğinin geçirilmesi şarttır. Mülkiyetin devrine ilişkin anlaşmanın yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce onaylı olması gerekir. Bu anlaşma gemi sicil müdürlüğünde de yapılabilir TTK m. 1001). Dolayısıyla bunu bir tasarruf işlemi olarak kabul edebiliriz.
TTK. m. 11/3: Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir
Tanım (TTK. m. 1138): Taşıyanın, navlun karşılığında,
(a) geminin tamamını veya bir kısmını ya da belli bir yerini taşıtana tahsis ederek denizde eşya taşımayı (yolculuk çarteri sözleşmesi)
(b) gemiyi / bir kısmını / belli bir yerini tahsis etmeden denizde parça (ayırt edilmiş) eşya taşımayı (kırkambar sözleşmesi) üstlendiği sözleşmedir.
TTK anlamında navlun sözleşmesi, deniz yolu ile eşya taşıma sözleşmesi, ancak içsu taşıma sözleşmelerine de uygulanır.
Navlun sözleşmesinin unsurları:
Sözleşmenin Tarafları Ve İlgililer
TAŞIYAN (Carrier) - navlun karşılığında deniz yolu eşya taşımayı üstlenen; donatan ya da gemi işletme müteahhidi olması şart değil (TTK m. 1138).
TAŞITAN (Charterer)- eşya taşıma karşılığı navlun ödemeyi üstlenen kişidir.
FİİLİ TAŞIYAN (Actual Carrier): Taşıyanın, taşıtanla akdettiği navlun sözleşmesi ile üstlendiği taşımanın icrasını kısmen veya tamamen bıraktığı taşıyandır (TTK m. 1191, 1192).
YÜKLETEN (Shipper): Tarafı olduğu ya da olmadığı navlun sözleşmesine dayanarak taşınacak malı taşıyana teslim eden kişidir (TTK m. 1228).
GÖNDERİLEN (Consignee): Navlun sözleşmesi veya konişmento ya da diğer bir denizde taşıma senedi uyarınca yükün kendisine teslimini talep etmeye ve teslim almaya yetkili şahıstır (TTK m. 1203 vd.).
Zaman çarteri sözleşmesinin navlun sözleşmeleri kapsamı dışında ayrı bir sözleşme türü olarak düzenlenmesinin en önemli hukuki sonuçları:
YOLCULUK ÇARTERİ – KIRKAMBAR
Ayırt edici unsur: Kırkambar sözleşmesinde bir geminin tamamı, bir kısmı ya da belirli bir yeri tahsis edilmeksizin eşya taşımanın taahhüt edilmesi
ASIL – ALT NAVLUN SÖZLEŞMESİ
SÖZLEŞMENİN KURULMASI şekle tabi değil;
Yolculuk çarteri sözleşmesinde taraflardan her biri diğerinden sözleşme şartlarını içeren (ispat vasıtası niteliğindeki) yolculuk çarter partisi düzenlenip verilmesini isteyebilir (TTK m. 1139);
kırkambar sözleşmesinde sözleşmeye ilişkin belge düzenlenmesini talep hakkı tanınmamıştır.
Geminin yükleme limanında yükleme için hazır bulunması gereken zaman sözleşmede kesin bir tarih (kançello günü – cancelling date) olarak belirlenmişse, ihtar etmeye ve süre vermeye gerek olmaksızın, taşıyanın kusuru olmasa bile taşıtan sözleşmeyi feshedebilir (TBK m. 124, bent 3); kesin bir tarih olarak belirlenmemiş ise, sözleşmenin feshi için geminin hazır bulundurulması için uygun bir süre verilir (TBK m. 123, 125)
Kaptan, eşyayı almak için gemiyi sözleşmede kararlaştırılan yere demirler. Sözleşmede yalnızca geminin yükleme yapacağı liman veya bölge kararlaştırılmışsa, gemi, bu liman veya bölge için tahsis edilmiş bekleme alanında yükleme yerinin belirlenmesini bekler (TTK m. 1142).
Sözleşme, yükleme limanı düzenlemeleri ve bunlar yoksa yerel teamül ile aksi öngörülmüş olmadıkça, eşyanın gemiye kadar taşıma gideri taşıtana, yükleme gideri ise taşıyana aittir (TTK m. 1143).
Sürastarya süresi için taşıyana yapılacak ödemenin hukukî niteliği tartışmalara yol açmıştır. İngiliz hukukunda bu ödemenin “tazminat” niteliğinde olduğu kabul edilirken, mehaz Alman ve yürürlükteki Türk hukukunda (6762 sayılı Kanunun 1030 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının dördüncü cümlesinde kullanıldığı manada) bu ödemenin bir “ücret” niteliğinde bulunduğu görüşü ağır basmaktadır. Oysa, yüklemenin (ve boşaltmanın) taşıtan (ve bu bakımdan yükleten veya gönderilen) tarafından geciktirilmesi, alacaklının temerrüdü niteliğindedir. Bu nedenle, sürastarya için yapılan ödeme, alacaklı temerrüdünün taşıyan bakımından ortaya çıkarttığı sonuçları gidermek amacına matuftur. Alman, İsviçre ve Türk borçlar hukukunda, alacaklı temerrüdü “tazminat” borcu doğurmadığı gibi, “ücret” ödenmesine de yol açmaz. Alacaklı temerrüdü sadece, borçlunun bu yüzden yapmak zorunda kaldığı zarurî ve faydalı masrafların karşılanmasını gerektirir. Bu mülahazalarla, yapılacak ödemeye “sürastarya parası” denmiş ve madde tümüyle yeniden düzenlenmiştir (TTK m. 115 gerekçesi).
Koli Kavramı: Koli kavramının tek açık bir tanımı olmamakla birlikte, şöyle bir tanım yapılabilir; yükün özelliğine göre taşıma sırasında belirli ölçüde korunmasını sağlamak amacıyla muhafaza içine alınmasıdır. Örnek olarak sandık, çuval, fıçı, varil verilebilir. Ancak açık bir tanımın olmaması nedeniyle, doktrin ve yargı kararlarında koli kavramı farklı yorumlanmıştır. Zamanla da bu kavramın yorumunda daha esnek davranılmıştır. Buna göre, yükün tümüyle ambalajlanmış olması gerekmeyip yükleme, istif ve boşaltmada kolaylık sağlamak üzere herhangi bir şekilde hazırlanmış olması koli olması için yeterlidir.
Parça (Birim, Ünite) Kavramı, gerek Türk Ticaret Kanununda, gerekse uluslararası sözleşmelerde net bir şekilde ortaya konmamıştır. Kavramın açık bir tanımının bulunmaması sebebiyle, tazminatın hesaplanmasında bazı milli kanunlar (örneğin, İtalya) ve Hamburg Kuralları (m.6/I, a) “yükleme birimini” kabul etmiş, bazı milli kanunlar (İsviçre) ise birim olarak “navlun birimini” kabul ederek ünite kavramına kısmen de olsa açıklık getirmeye çalışmışlardır.
Parça sözlük anlamı olarak, bir bütünü oluşturan birimlerdir. Burada parçayı, bir bütün olarak anlamak gerekmektedir. Yükün bir kap içinde bulunmadığı yani bir muhafaza içine alınmadığı hallerde, parça (birim) söz konusu olacağı söylenebilir. Türk Ticaret Kanunu m.1114 kapsamında parçadan söz edebilmek için ise ortada koli mevcut olmamalıdır, başka bir deyişle koli varken parçaya gidilmez, çünkü burada parça (birim, ünite) boşluk dolduran bir kavram olarak öngörülmüştür. Türk Hukukunda tazminatın hesaplanmasında esas alınacak “birim” den ne anlaşılması gerektiği konusunda fikir ayrılıkları mevcuttur. Burada navlunun hesaplamasında esas alınan birimin (m. 1074) tazminat hesaplamasında da esas alınabileceği belirtilmiştir.
TTK m. 1186/3: Eşya topluca bir konteyner, palet veya benzeri bir taşıma gerecine konmuş ise, denizde taşıma senedine söz konusu taşıma gerecinin içeriği olarak yazılmış her koli veya ünite, ayrı bir koli veya ünite sayılır. Aksi hâlde, böyle bir taşıma gereci, tek bir koli veya ünite sayılır. Bizzat taşıma gereci zıyaa veya hasara uğrarsa, taşıyana ait veya onun tarafından sağlanmış olmadıkça, taşıma gereci ayrı bir koli sayılır.
Dökme yük, parça yük anlamındadır. Lahey kurallarından bu sorun gelmektedir. İngilizlere göre yüklenen miktara göre (birim) sorumluluk esas alınır. ABD’ye göre ise navlun hesabına esas alınan ölçü birimi dikkate alınır. Zira, sigorta priminin azaltılması amaçtır ve bu da navluna göre olur. Lojistik anlamda Dökme yük, Maden cevheri, kömür, kum vb. gibi, paketlenmemiş veya konteynere konmamış, üzeri işaretlenmemiş yüktür.
Elverişli/Kolay Bayrak (FOC) Uygulaması; donatının, gemisine kendi uyrukluğu dolayısı ile çekeceği bayrak yerine, türlü kolaylıklar gösteren bir başka devletin bayrağını çekmesi olarak ifade edilmektedir.
Kolay bayrak tercihinin genel gerekçeleri;
Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF)’nun 2010 verilerine göre günümüzde kolay bayrak uygulayan ülkeler; Antigua ve Barbuda, Bahamalar, Barbados, Belize, Bermuda (UK), Bolivya, Burma, Kamboçya, Cayman Adaları, Komorlar, Kıbrıs, Ekvator Ginesi, Fransız Uluslararası Gemi Register (FIS), Alman Uluslararası Gemi Register (CBS), Gürcistan, Cebelitarık (İngiltere), Honduras, Jamaika, Lübnan, Liberya, Malta, Marshall Adaları (ABD), Mauritius, Moğolistan, Hollanda Antileri, Kuzey Kore, Panama, Sao Tome ve Principe, St Vincent, Sri Lanka, Tonga ve Vanuatu olmak üzere toplam ülkeye ulaşmıştır.
Günümüzde literatüre yerleşmiş “bayrak devleti” tanımlamaları; § Geleneksel Sicil (Traditional Maritime Nation), § Gömülü Sicil (Embedded Maritime Nation,) § Ulusal Sicil (National flag), § Klasik Sicil (Classic Register,) § Açık Sicil (Open Register), § Fırsatçı Sicil (Opportunist Register), § Uluslararası Açık Sicil (International Open Register), § Uluslararası Sicil(International Register), § Kapalı Sicil (Closed Register), § İkinci Sicil (Second Register), § Bağlı Bölgesel Sicil (Dependent Territory Register), § Sahte Sicil (Bogus maritime flags), § Ucuz Bayrak (Cheap flags), § Kolay Sicil (Easy registry,) § Hayali Bayrak (Fictitious Flags), § Ödünç Bayrak (Flags of Accommodation), § Çekici Bayrak (Flags Ofattraction), § Mecburi Sicil (Flags of Necessity), § Fırsat Bayrakları (Flags of Opportunity), § Sığınma Bayraklar (Flags of Refuge), § Serbest Bayrak (Free Flags), § Serbest Sicil (Free Registry), § Sözde Sicil (Nominal Flags), § Korsan Sicil (Pirate Flags, Freebooters), § Kaçış Sicili (Runaway Flags), § Gölge Sicil (Shadow Flags), § Vergisiz Sicil (Tax-Free Flags) § Offshore Register, § Kolay Bayrak (Flag of Convenience)
Paydaş donatanlardan birinin ölümü veya iflası, donatma iştirakinin sona ermesine sebep olmaz (TTK m. 1185).
TTK m. 1184/1: “Gönderilen eşyayı teslim almadan, TAŞIYAN, KAPTAN veya GÖNDERİLEN, eşyanın hal ve durumunu, ölçü, sayı veya tartısını tespit ettirmek amacıyla onları MAHKEMEYE veya YETKİLİ DİĞER MAKAMLARA ya da BU HUSUS İÇİN YETKİLİ UZMANLARA inceletebilir. Mümkün oldukça diğer taraf da inceleme de hazır bulundurulur.
«Mahkemeler» tarafından yapılacağı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. HMK m. 400 vd. uygulanacaktır. Yetkili diğer makamlar kimdir? Yeni TTK’ da bu konuda açıklama bulunmamaktadır. Delil tespitinde «görev - yetki» hususunu düzenleyen HMK m. 401/2 hükmünden yola çıkarak “Noterler”, yetkili diğer makamlar olarak değerlendirilebilir mi? Görev ve Yetki başlığını taşıyan 401. Madde uyarınca;
(1) Henüz dava açılmamış olan hâllerde delil tespiti, esas hakkındaki davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif yahut bilirkişi incelemesi yapılacak olan şeyin bulunduğu veya tanık olarak dinlenilecek kişinin oturduğu yer sulh mahkemesinden istenir.
(2) Noterlerin, 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca yapacağı vakıa tespitine ilişkin hükümler saklıdır.
(3) Esas hakkında açılan davada, delil tespiti yapan mahkemenin yetkisiz ve görevsiz olduğu ileri sürülemez.
(4) Dava açıldıktan sonra yapılan her türlü delil tespiti talebi hakkında sadece davanın görülmekte olduğu mahkeme yetkili ve görevlidir.
Noterlik Kanunun 60. maddesinde dokuz bend halinde noterlerin genel olarak yapılacak işleri sıralanmıştır. Özel olarak ise, 61. maddesinde ise, “Tespit işleri baş- lığı altında”, noterlerin bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklini, kıymetini, ilgili şahısların kimlik ve ifadelerini tespit edebilme ve davet edildiklerinde piyango ve özel kuruluşların kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak durumu belgelendirme yetkisi verilmiştir”. Ayrıca Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 2 7. Maddesinde 3, noterler ilgililerin istekleri üzerine hukuki işlemleri kanunlar ve yönetmeliklerde gösterilen şekil ve surette yapmak zorunda” oldukları belirtilerek, noterlerin görevlerine giren işler mahiyetleri itibariyle genel ve özel işler olarak iki gruba ayrılmaktadır. İlgili madde gereğince özel olarak yapılacak işler bakımından tespit işleri açıkça düzenlenmiştir.
İncelendiği üzere, Noterlik Kanunu m.60 ve m.61 gerekse, Noterlik Kanunu Yönetmeliği m.7 a/son ve m.7/b hükümleri uyarınca yük zıya ve hasarına ilişkin tespiti Yeni TTK m. 1184/1 gereğince, noterler yapabilir mi? Kanun koyucu, bu her iki düzenlemede noter tespitlerini, “noterlerin özel olarak yapacakları işler” arasında olduğunu açıkça belirtmiştir. Ayrıca, bu özel yetki noterlerin «hukuki işlemleri düzenleme görevlerinden» ayrı olarak düzenlenmiştir. Noterlerin tespit işlemlerinin konusu, Noterlik Kanunu m. 60 uyarınca noterler bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklini, kıymetini tespitidir. Dolayısıyla, Yeni TTK m.1184 kapsamında noterlerin tespit işlemleri olarak, bir olayın, kazanın oluş biçimini, gerçekleşip gerçekleşmediğini ve hasarın miktarını tespit etme yetkisine sahip olduğu kabul edilebilir.
“Bu husus için yetkili uzmanlar kimdir?» Yeni TTK m. 1184/1’ de bu konuda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak madde gerekçesini incelediğimizde Mehaz Alman TK’nın 610. paragrafı tercüme edilirken « resmen tayin olunmuş eksperler» olarak Kanuna geçen ibarenin «yetkili uzmanlar» olarak değiştirildiği, yürürlükteki mevzuata göre «sigorta uzmanları»na yetki verilmesinin söz konusu olduğu, ileri de başka uzman gruplarına da yetki verilebileceği düşünülerek genel bir ibarenin tercih edildiği belirtilmektedir. Sigortacılık Kanunu’nda sigorta uzmanı ibaresine yer verilmemiştir. Sigortacılık Kanunu’nun Tanımlar başlıklı 2/1 (m) bendi hükmü uyarınca sigorta eksperinin tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre, sigorta eksperi sigorta konusu risklerin gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkan kayıp ve hasarların miktarını, nedenlerini ve niteliklerini belirleyen ve mutabakatlı kıymet tespiti, ön ekspertiz ve hasar gözetimi gibi işleri mutat meslek olarak yapan tarafsız ve bağımsız kişidir. Sigorta eksperlerinin nitelik ve faaliyetleri Sigorta Eksperleri Yönetmeliği ile belirlenmiştir. Dolayısıyla, Gerekçe’ de bahsedilen sigorta uzmanı ibaresinin «sigorta eksperi» olarak kullanılması Sigortacılık Kanunu’na uygun olacaktır. Ayrıca, yönetmeliğin 15. maddesi uyarınca, sigorta eksperleri sigorta edilen risklerin gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan kayıp veya hasarın neden ve niteliği ile miktarını bizzat inceleme yetkisine sahiptir. Görülüyor ki, mevzuatımızda sigorta eksperleri dışında, başkaca uzman gruplara ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması ihtiyacı vardır.
eTTK m. 1065 hükmü uyarınca eşyanın muayenesini talep edecekler arasına, Yeni TTK m. 1184’ de «TAŞIYAN» eklenerek dili güncelleştirilmiştir. TTK m.1065’ de aslında taşıyan adına bu tespiti kaptanın yapacağı belirtilmiş olmasına rağmen uygulama da taşıyanın bu tespiti yaptırıp yaptırmayacağı hususunda ihtilaflar olması nedeni ile bu konuda açık bir düzenleme getirilmiştir.
Yeni TTK m. 1178 hükmü uyarınca, taşıyan ve gönderilen arasında yapılan ve yük üzerindeki zilyedliğin gönderilene intikalidir. Böyle bir merasim sırasında kısmi zıya ve hasarın detaylı olarak bildirimi çoğu kez mümkün değildir. Bu nedenle kanun bu yazılı ihbarnamade zıya veya hasarın neden ibaret olduğunun genel olarak belirtilmesini yeterli görmüştür. Eşyanın incelenmesi tarafların katılımı ile mahkeme veya yetkili makam veya bu husus için resmen atanmış uzmanlar tarafından yapılmışsa bildirime gerek yoktur. Gerçek veya muhtemel bir zıya veya hasarın söz konusu olması halinde taşıyan veya gönderilen, eşyanın incelenmesi ve koli sayısının belirlenmesi için birbirlerine uygun her türlü kolaylığı göstermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali halinde yaptırımın ne olacağı konusunda Kanun’ da bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bildirim (TTK m. 1185, Hamburg Kuralları m. 19) Zıya veya hasarın en geç eşyanın gönderilene teslimi sırasında taşıyana YAZILI olarak bildirilmesi şarttır. Yazılı bildirim hakkına sahip olan, navlun sözleşmesi veya konişmento gereğince gönderilen durumunda olan şahıs veya yetkili temsilcidir. Bu bildirimin EN GEÇ yükün teslimi sırasında taşıyan veya onun temsilcisine ulaşması gereklidir. Zıya ve hasar haricen belli değilse, bildirimin eşyanın gönderilene teslim tarihinden aralıksız olarak hesaplanacak ÜÇ GÜN içinde gönderilmesi yeterlidir.
Fiili taşıyana yapılan bildirimin sonucu nedir? Fiili taşıyan, taşımanın gerçekleştirilmesinin kısmen veya tamamen kendisine bırakılan kimsedir. Eşya, fiili taşıyan tarafından teslim edilmiş ise, Yeni TTK m. 1185 hükmü uyarınca kendisine (fiili taşıyana) yapılan her bildirim taşıyana yapılmış gibi hüküm ifade eder.6 Kaptan ve sorumlu gemi zabıtine yapılan bildirimin hukuki sonucu nedir? Yeni TTK m. 1185/6 hükmü uyarınca, kaptan ve sorumlu gemi zabıti de dahil olmak üzere taşıyan veya fiili taşıyan ad ve hesabına hareket eden bir kişiye yapılan bildirim taşıyana ve fiili taşıyana yapılmış kabul edilir.
Herhangi bir hakkın kaybı söz konusu olmayıp, sadece ispat yükü taşıyan lehine olmak üzere yer değiştirir ve iki karine doğar. Şöyle ki:
Yeni TTK m. 1185/5 hükmü ile Hamburg Kuralları m. 19’a uygun olarak gecikmeden doğan zararlara ilişkin yeni bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenleme gereğince, eşyanın teslimindeki gecikmenin, gönderilen tarafından, onun kendisine teslimi tarihinden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak altmış gün içinde taşıyana yazılı olarak bildirmesi şarttır. Altmış günlük süre içinde bildirim yapılmadığı takdirde gecikme zararları için tazminat ödenmez. Burada önemli bir nokta, Yeni TTK’da zıya ve hasar bildirimin sonuçlarından farklı olarak gecikme zararlarında kanuni süresi içinde yazılı bildirim yapılmadığı takdirde gecikmeden doğan zararlardan dolayı tazminat hakkı kaybedileceğidir.
Fiili taşıyan, taşımanın gerçekleştirilmesinin kısmen veya tamamen kendisine bırakılan kimsedir. Eşya, fiili taşıyan tarafından teslim edilmiş ise, Yeni TTK m. 1185 hükmü uyarınca kendisine (fiili taşıyana) yapılan her bildirim taşıyana yapılmış gibi hüküm ifade eder.
Yeni TTK m. 1185/6 hükmü uyarınca, kaptan ve sorumlu gemi zabiti de dahil olmak üzere taşıyan veya fiili taşıyan ad ve hesabına hareket eden bir kişiye yapılan bildirim taşıyana ve fiili taşıyana yapılmış kabul edilir.
Bağlama kütüğü, gemi deniz ve iç su aracının kaydedildiği bir kütüktür ve bu kütük, ana ve yardımcı kütüklerden oluşan elektronik sistemi ve bağlama kütüğü dosyasını ifade eder. Yönetmelik kapsamında değerlendirilebilecek:
Gemiler: Otel gemileri, restoran gemileri, sergi-gösteri gemileri, arama kurtarma gemileri, kablo döşeme gemileri, fabrika gemileri, ticari ve bilimsel araştırma maksatlı denizaltılar, özet yatlar, sportif ve eğlence amaçlı kullanılan özel tekneler, ticari sürat tekneleri, sondaj gemileri, çekici-itici römorkörler, liman römorkörleri, açık deniz römorkörleri.
Deniz aracı: yüzer havuz, yüzer vinç, yüzer kreyn, duba, barç, ponton, şat, layter, sondaj platformu, fener platformu, petrol platformu, kablo veya boru-döşeme aracı, yüzer otel, yüzer lokanta, yüzer fabrika, yüzer santral, yüzer ev.
İç su aracı; tabii ve suni göller, baraj gölleri, dalyan ve nehirlerde ticari amaçlarla kullanılan ve gemi dışındaki her türlü tekne ve yapıdır.
Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği (RG 25/09/2014, S. 29130) m. 4/(1)’e göre bu Yönetmelikte geçen;
e) Deniz aracı: Gemi dışında, denizde yüzebilen ve tahsis edildiği gayeye uygun olarak kullanılan her türlü araç ve yapıyı,
f) Gemi: Cinsi, tonilatosu ve kullanma amacı ne olursa olsun, denizde kürekten başka aletle yola çıkabilen her aracı,
g) GESBİS: Gemi siciline kayıt ve tescilin yapıldığı, sicil bilgilerinin elektronik ortamda tutulduğu Gemi Sicil Bilgi Sistemini,
ğ) Hak sahipliği belgesi: Bağlama kütüğüne kendi adına gemi, deniz ve içsu aracı kaydettirmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin, gemi, deniz ve içsu aracı üzerindeki mülkiyet haklarını gösterir, mevzuatına uygun düzenlenmiş belgeyi,
h) İç su: Tabii ve suni göller ile baraj göllerini, dalyan ve nehirleri,
ı) İç su aracı: İç sularda kullanılan ve gemi dışındaki her türlü tekne ve yapıyı,
i) Ticari gemi, deniz ve içsu aracı: Denizde veya içsularda kazanç elde etmek amacına tahsis edilen veya fiilen böyle bir amaç için kullanılan her türlü tekne ve yapıyı, ifade eder.
Bağlama kütüğüne;
a) 18 gros tonilatonun altında ve 2,5 metre ve üzerindeki; Milli Gemi Siciline veya Türk Uluslararası Gemi Siciline tescil edilmemiş ticari gemi, deniz ve içsu araçları,
b) Boyu 2,5 metre ve üzerindeki özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçları,
zorunlu olarak kaydedilir (m. 9/1).
Bağlama kütüğüne;
a) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun bayrak çekme hükümlerine bağlı olmaksızın; yabancı uyruklu olup oturma izni bulunan gerçek kişilere ait özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçları,
b) Devlete ait olup temel kamu hizmetlerinde kullanılan gemi, deniz ve içsu araçları,
c) 2,5 metrenin altındaki ticari ve özel gemi, deniz ve içsu araçları,
ç) Gençlik ve Spor Bakanlığınca tescil edilmiş spor kulübü ve federasyonların envanterinde kayıtlı olup da münhasıran spor faaliyetleri için kullanılan gemi, deniz ve içsu araçları,
talep olması hâlinde kayıt edilir (m. 9/2)
Bağlama kütüğüne, rehin ile ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz yahut haciz kararları kaydedilir (m. 10/1).
A) Taşıyanın Borç ve Sorumluluklarına İlişkin Emredici Hükümler (TTK m.1243/1a)
1-) Taşıyanın gemiyi, denize, yola ve yüke elverişli bulundurma yükümlülüğü (m.1141)
2-) Başka gemiye yükleme ve aktarma yasağı (m.1150)
3-) Güvertede taşıma (M.1151)
4-)Taşıyanın sorumluluğu (m.1178)
B) Taşıtan ve Yükletenin Borç ve Sorumluluklarına İlişkin Emredici Hükümler (TTK m.1243/1b)
1-) Eşya hakkında doğru bildirimde bulunma yükümlülüğü (m.1145)
2-) Belgeleri verme yükümlülüğü (m.1165)
3-) Taşıtanın ve yükletenin kusur sorumluluğu (m.1208)
C) Denizde Taşıma Senetlerine İlişkin Emredici Hükümler (TTK m.1243/1c)
Diğer denizde taşıma senetleri (m.1242)
Kural F’de belirtilen müşterek avarya olarak kabul edilebilecek bir masrafın yapılmaması için göze alınan her ilave masraf, ikame masrafı olarak kabul edilir. Bu masraf, müşterek avarya olarak kabul edilecek bir başka masrafın yerini alan masraftır ve bu masrafın ancak tasarruf edilen müşterek avarya masraflarına kadar olan miktarı müşterek avaryaya kabul edilmektedir.
KAYNAKÇA:
Ahmet Çalık, Çarter Sözleşmeleri ve Yeni Yasal Düzenlemelerin Uygulamada Yaratacağı Yeni Sorunlar, sh. 443 vd. http://hukuk.marmara.edu.tr/en/yayinlar/fakulte-dergisi/cilt-18-sayi-2-yil-2012-ozel-sayi/.
Ali Avcı, Türk Borçlar Kanununda Yüklenicinin Sadakat Ve Özen Borcu, TBB Dergisi, Y. 2015, S. 119, s. 377.
Didem Algantürk Light, Yeni TTK Uyarınca Navlun Sözleşmelerinde Muayene ve İhbar Külfeti, Yeni Türk Ticaret Kanunu Beklerken, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Y. 2012, C. 18(2).
S. Didem Algantürk Light, Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği Hakkında Değerlendirmeler, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 8, Sayı 16, Güz 2009.
Kerim Atamer, Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Deniz Hukuku’nda Cebrî İcra, İstanbul, 2006.
Zehra Şeker Öğüz, Gemi Yönetimi Sözleşmesi, İstanbul 2003.
Zeynep Demirçivi Mineliler, Deniz Yoluyla Taşımada Yükün Ziya ve Hasarından Doğan Sınırlı Sorumluluk, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 9, Özel Sayı, 2007